14 Şubat 2012 Salı

kış aylarında hayatı kabusa çevirebiliyor

Dünyada ve ülkemizde çok sayıda insanı etkileyen ve yaygın bir sağlık problemi olarak karşımıza çıkan 'Sinüzit' özellikle kış aylarında hayatı kabusa çevirebiliyor. Hayat kalitesini olumsuz yönde etkileyen sinüzit için günümüzde pek çok tedavi yöntemi uygulanıyor.


Dr. Coşkun Şanverdi, sinüzit’in; burun ve kemik – kıkırdak gibi yapısal nedenlerden, sigara dumanı, soğuk algınlığı, alerji, kirli ve kuru hava gibi çevresel faktörlerden ve bağışıklık problemi ve astım gibi doğuştan gelen nedenlerden kaynaklanabildiğini  belirtiyor.

Sinüzit Nasıl Oluşur?
Sinüslerin buruna açıldığı kanallar tıkanır. Tıkanan kanallar, sinüslerin ürettiği salgıların, sinüs içine hapsolmasına neden olur. Sinüsün içi kendi ürettiği salgılarla dolar. Bunun sonucunda mikropların üremesi için uygun bir ortam oluşur. Kısa zamanda çok sayıda bakteri oluşur ve sinüzit meydana gelir.
Sinüzit olgularının büyük çoğunluğu tıbbi tedaviye cevap verir ve tehlikeli değildir. Bununla birlikte sinüs içindeki bir enfeksiyon hem göze hem de beyne çok yakındır. Enfeksiyonun göze veya beyine yayılması çok nadirdir. Enfeksiyonlu sinüslerden akan mukus akciğerler için sağlıklı değildir.

Belirtileri nelerdir?
Bir haftadan fazla devam eden nezlelerin büyük çoğunluğu sinüzit göstergesidir.
Erişkinlerde burun tıkanıklığı, sarı-yeşil burun ve geniz akıntısı, yüz-diş-göz ağrısı ve öksürük en çok gözlemlenen belirtileridir. Çocuklarda ise huzursuzluk, inatçı öksürük ve geniz akıntısına bağlı kusma olabilir. Tüm yaş gruplarında kısmen daha az rastlanan belirtiler; ateş, yorgunluk, ağız kokusu, koku alma duyusunda azalma, boğaz ağrısı, bazen ses kısıklığıdır.
Rahatsızlığın devamı sırasında ortaya çıkan alın ve gözde ağrılı şişlikler, çift görme ve genel durum bozukluğu da sinüzit belirtileri arasında yer alır.

Van İçin Örüyoruz!

Deprem yıkıcı, kış soğuk. İnsanlar üşüyor, en çok da bebekler ve çocuklar. Ne yapsak da yetemiyoruz, yetişemiyoruz. Sıcacık evlerimizde, elimize bir fincan sıcak içeceğimizle seyrederken pencereden yağmuru, üşümediğimizden utanır haldeyiz. Bedenimiz sıcacık ama ruhumuz üşüyor aslında.

Yapabileceklerimiz çok sınırlı, ama iyi hissettiriyor. Daha az utanıyor, daha çok ısıtıyoruz ruhlarımızı. Arda, fikri ortaya atıyor. Onunla eş zamanlı Gül de aynı fikri yazıyor bana başka taraftan. Vay be diyorum, işaret bu, yapalım. Ağır ağır da olsa ilerliyoruz.

Az laf çok iş misali, az yazı çok görselle anlatalım istiyoruz. Anıl Tortop yetişiyor imdadımıza. Önce bir Van kedisi çiziyor, havalara uçuyoruz. Sonra ne yapıyoruz’u 4 adımda anlatırken öyle bir çiziyor ki, çığlıklar atıyoruz :)

Gül hemen başlıyor örmeye ve fotoğraf gönderiyor, aslında bir sürü kişi örüyor şuan farkında olmadan :)

Sahi, ne yapıyoruz?

1- Örüyoruz

2- Bir araya toplanmasını sağlıyoruz (bize gönderiyorsunuz yani:)

3- Gelenleri türlerine göre (bebek-çocuk-bere-atkı-yelek-kazak gibi) ayırıp, koliliyor ve Van’da bulunan arkadaşlarımıza gönderiyoruz.

4- Oradaki arkadaşlarımız ise bizzat bebek ve çocuklara bizim ördüklerimizi giydirerek ısınmalarını sağlıyorlar.

Neden bebek ve çocuk?

En çok onlar üşüyor. Ya da en çok onların üşümesine üzülüyoruz. Tabii bir de örülecek şeylerin boyutları da kendileri gibi minnak olduğundan daha hızlı örülüyorlar. 1 yetişkin kazağı öreceğimize, 10 çocuk beresi örüyoruz (bi nevi sürümden kazanıyoruz:)

Hedefimiz

Aslında hedefimiz kısa zaman içinde, gönüllüler olarak işe sadece emeğimizi koymak. Yün iplerin temini konusunda bir sponsor arayışımız var. Ve elbette örülenlerin Van’a ulaştırılmak üzere bir merkezde toplanması aşamasında kargo masrafları olacak. Diyoruz ki bir yüncü, bir de kargocu dese ki, “Minicik bereler, atkılar için dükkan sizin, ne demek” :) Biz de kendilerine teşekkür etsek buradan.

Sonsuza dek Van’a bere ve atkı mı göndereceğiz?

Elbette hayır. Van toparlanacak, ihtiyaçlar azalacak ve hatta umarız ki hiç ihtiyaç kalmayacak. Ama bir simge olarak kalacak. Van’lı bebekler ve çocuklar için başladığımız iş, sonrasında belki kimsesiz çocuklara yarayacak. Belki bir başka şehirde bir imdat çığlığına koşacak o bereler. Olmaz mı? Neden olmasın?

Olduralım mı?
Alev Durmuşoğlu

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ramazan'da bol bol su tüketin ve ağır yemeklerden kaçının!

Uzmanlar, Ramazan ayının sıcakların çok yoğun olduğu bir döneme denk gelmesiyle birlikte ortaya çıkabilecek sağlık sorunları konusunda uyarılarda bulunuyor.
Check-up Uzmanı Dr. Filiz Arabacı, vatandaşların sıcak mevsime denk gelen Ramazan günlerini rahat geçirilebilmeleri için bazı sağlık kurallarına daha fazla uyması gerektiğini belirtti.
  
Arabacı, Ramazan'da oruç tutanlara önemli uyarılarda bulunarak, "Çok yoğun sıcakların olduğu bu dönemde tansiyon yükselmesi ve şeker metabolizmasında ani değişiklikler daha sık görülebilir. Özellikle diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi kronik hastalığı olanların oruç tutmaya başlamadan önce mutlaka genel kontrolden geçmiş olmaları gerekir" uyarısında bulundu.
YILDA BİR KEZ 'CHECK-UP' ŞART
"Kalp hastalarının beslenmelerine dikkat etmeleri ve ilaçlarını aksatmamalarını, diyabet hastalarında ise hekimlerine danışmalarını önermekteyiz" diyen Dr. Arabacı, "Yılda bir kez genel fizik muayene, tansiyon ölçümü, kan şekeri ve bazı kan değerlerinin bakılması, sağlık riskleri açısından her bireyin bir hekim tarafından değerlendirilmesini öneriyoruz. Genç-yaşlı hepimizin, sağlık durumumuz ne olursa olsun genel kontrolden geçerek sağlığımız için doğru davranmayı doktorumuzdan bilgi alarak öğrenmeliyiz.
Tıpta günümüzde 'Hastalık yoktur, hasta vardır' yaklaşımının daha çok gündemde olduğunu hatırlatmak isterim. Bireyin şikayetleri de hastalıkları da kişiye özgüdür ve ilaçlara alınan yanıtlar kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bu nedenle herhangi bir rahatsızlık durumunda kişinin ilk danışacağı kişi doktoru olmalıdır" şeklinde konuştu.
BOL BOL SU TÜKETİN, AĞIR YEMEKLERDEN KAÇININ
Check-up Uzmanı Dr. Filiz Arabacı, su kaybı, tansiyon veya kan şekerinin düşmesine bağlı bayılmaların sıcak yaz aylarında daha sık görüldüğünü de hatırlatarak, şunları söyledi:

"Sıcak çarpması, ishal, baş dönmesi gibi şikayetler de yine yaz aylarında daha yoğun görülen durumlardır. Özellikle yaşlı bireylerin oruç tutarken, ani hareketlerden kaçınmalarını, denge problemi olanların daha yavaş hareket etmelerini öneriyoruz. Yaşlılarda düşme ciddi sağlık problemleri ortaya çıkarabileceğinden bu konuda dikkatli davranmaları gerekir. İftar vaktinden itibaren sahur zamanına kadar bol su tüketilmesini önermekteyiz. Oruç tutarken sağlıklı kalmayı da başarabilmeliyiz. Akşam saatlerinde yenilecek ağır yemeklerin kilo problemi, kolesterol yüksekliği ve kronik hastalığı olanlarda problem yaratabileceğini göz ardı etmemeliyiz."

Oruç yaşlanmayı geciktiriyor

Oruç tutmanın sağlık açısından yararlı olduğu belirtildi. Son teknolojik açılımları kullanan reklam endüstrisi nin insanları bilinçsizce ve kontrolsuzce tüketmeye zorladığı bununda bir çok obesite proplemlerini ve metabolizma hastalıklarını beraberinde getirdiği bildirildi.
REEM Nöropsikiyatri Merkezi kurucusu Nöroloji Uzmanı Dr Mehmet Yavuz, Peygamberimizin ‘’Acıkmadan yemeyin, doymadan kalkın’’ şeklindeki hadisi tüm meselenin özüdür. Yapılan incelemelere göre eğer tedbir alınmassa 2050 yılında hemen herkes obez olacak. Bizleri gerçekten büyük bir tehlike bekliyor. Son teknolojik açılımları kullanan reklam endüstrisi insanları bilinçsizce ve kontrolsuzce tüketmeye zorluyor. Bu ise bir çok obesite proplemlerini ve metabolizma hastalıklarını beraberinde getiriyor” dedi.
“Hiç şüphesiz ki, oruç tutmak bu anlamda bize aç kalma kültürünü de öğretiyor. Bedenimizi ve arzularımızı disiplinize etme anlamında bize çok şeyler öğretiyor” diyen Dr. Yavuz, şunları kaydetti; “Aynı zamanda beşeri ve sosyal faydaları da sayılamacak kadar çok. Açlık sınırında olan insanları ve fakirleri anlamaya yarıyor. Oruç tutmak bu anlamda başlı başına bir empati olayı. Biz burda oruç tutmanın toplumsal yararlarından çok sağlığımız üzerindeki tartışma götürmeyen faydaları bulunmaktadır.
 ORUCUN HAFIZA VE ALGILAMA ÜZERİNE ETKİLERİ

 “Oruç tutmak suretiyle bir takım bedeni arzulardan bir süreliğine de olsa uzaklaşırız. Böylece işlerimize daha çok odaklanmak ve yoğunlaşmamız mümkün olmaktadır. Oruçlu iken bedenimiz lüzumsuz metabolik aktivitelerle uğraşmayacağı için algılama ve öğrenme faaliyetleri çok artmaktadır. Hafıza ve belleğimiz daha fazla kayıtlama yapmaktadır. Zaten biz sınavlara giren öğrencilerin az bir kahvaltı ile girmelerini önermekteyiz. Mide dolu iken mesela yoğun bir öğle ya da akşam yemeğinden sonra algılama ve öğrenme minumuma iner. Bu noktada yoğun metabolizma faaliyetleri esnasında beyin kan dolaşımı da normale göre azalır. Bu ise yeni şeyler öğrenmeyi asgariye indirir. Tarihteki bir çok ünlü düşünür ve filozofun sık sık kendilerini günlerce açlığa tabi tutarak fikir ürettiklerini bilmekteyiz. Bu nedenle az yemenin zihini açtığını ve kişiyi daha mantıklı düşünmeye sevk ettiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla orucun kişisel gelişim üzerine çok olumlu etkileri vardır. Oruç sayesinde bir nevi davranışları kontrol etme antremanları yapılır.”
 ORUÇ TUT GENÇ KAL
 “Kandaki lipit ve kollesterol düzeyinin bir çok hastalıkta kilit rol oynadığını artık bilmekteyiz. Damar duvarları, düzensiz ve disiplinsiz beslenme sonucu olarak zaman içerisinde kollesterol parçacıkları ile kaplanarak kan sirkülasyonunu bozar. Özellikle dokuları besleyen küçük kapiller damarlar çalışamaz hale gelir. Dokuların beslenmesi bozularak bir çok hastalık tezahür eder. Hücre yenilenmesi aksar, dokuların kendini onarması imkansız hale gelir. Yaşlanma süreci hızlanır ve organ kayıpları oluşur.
 Bu nedenle sadece ramazan aylarında değil, normal zamanlarda da düzenli oruç tutanlarda lipit ve kollesterol düzeyleri azalacağı için damarlar kendilerini tamir imkanı bulur. Damar lümenleri temizlenir ve kan dolaşımı rahatlar. Adeta kireçle kaplı olan damar cidarları normal anatomik yapısına döner. Dolayısıyla düzenli oruç tutmanın yaşlanmayı geciktirerek kişiyi daha genç yapacağını söyleyebiliriz.”
ORUCUN VÜCUT SAVUNMASI ÜZERİNE ETKİLERİ
 “Gün içerisinde sürekli bir şeyler yeyip içmek, sürekli vücut metabolizmasını meşgul eden bir durumdur. Bu ise vucudun savunma sistemini zayıflatan bir olgudur. Metabolizma artıkça savunma zayıflar. Çünkü vücut tüm enerjisini, dışardan alınan gıdaları hazmetmek için kullanır. Bu nedenle oruç tutan kişilerde metabolizmaya ayrılan zaman azalacağı için savunma direnci yükselir.
Oruç, aynı zamanda başda karaciğer olmak üzere tüm sindirim organlarının dinlenmesine de imkan tanır. Karaciğer bir fabrika gibi doğumdan hayatın sonlanacağı güne kadar sürekli çalışır. Oruç vasıtasıyla karaciğeri dinlendirmek onun da ömrünü uzatacaktır. Vücut savunmasında, kan içinde devriye gezen akyuvarların performansı çok önemlidir. Bunlar vücüdun her noktasına çok çabuk ulaşabilirler.
Herhangi bir düşman alarmı geldiği zaman, bu askerler hemen olay yerine sevkedilirken bir yandan da kemik iliğinde yeni askerler üretilmeye başlanır. Dinlenmiş bir bedende, dinlenmiş bir metabolizma da vücüdun karakolları ve askerleri en yüksek performansla çalışır. Oruç tutan kişide aynı zamanda damar cidarları da sağlam olacağı için askerler en ince dokulara kadar gidebilirler.”
ORUÇ KANSER OLUŞUMUNU ÖNLEYEBİLİR Mİ?
“Kanser, vücudun herhangi bir yerinde bir kaç anarşik hücrenin terör faaliyetleri için başkaldırması ile başlar. Ancak bu terorist faaliyet bazen truva atı gibi bedenin kendi dokusu gibi bir görüntü vererek savunma sistemini yanıltmak isteyebilir. Eğer beden, sürekli metabolizma faaliyetleri ile uğraşıyorsa hem istihbaratı zayıflar hem de neler olup bittiğini tam anlayamayabilir. Oruçlu kişi de ise organizma kendini kontrol etmeye vakit bulur ve böyle terorist faaliyetlere anında müdehale eder. Böylece kanser oluşumu en başında bertaraf edilmiş olur.”
ORUÇ TUTMANIN MAHSURLU OLDUĞU HALLER
Dr. Yavuz, “Sonuçta oruç sağlıklı insanlar içindir. Bazı hastalık durumlarında oruç tutmak mahsurlu olabilmektedir. Örneğin felç geçirme riski olanlarda oruç tutmak, vücudun susuz kalması süretiyle kanın yoğunlaşmasına neden olabileceğinden mahsurlu olabilir. Diyabet hastalarında da kan şekerinin düşme tehlikesi olabileceğinden mahsurlu olabilir. Gün içinde sürekli ilaç kullanması zorunlu olanlar da oruç tutamazlar. Aktif mide ülseri olanlar da oruç tutmamalıdır.
Böbrek yetmezliği nedeniyle süreki sıvı alması gereken kişilerin de oruç tutması mahsurludur. Parkinson, Alzheimer, Sara hastalığı, Çeşitli ruh hastalıklarında da oruç tutmak mahsurlu olabilir. Bu konuda en doğru kararı hastayı takip ve tedavi eden doktoru verecektir” diye konuştu.